Secale cereale (Çavdar)

derleyen:

Uyarı: Site sahibi, sitede yer verilen her türden bilginin uzman görüşüne dayandırılmaksızın kullanılmamasını şiddetle tavsiye eder.

Özet

Secale cereale (Çavdar) binlerce yıldır hem hayvanlar hem de insanların beslenmesi için yetiştirilen meşhur bir bitkidir.

Hiyerarşi

Plantae

Bitkiler

Poales

Buğday takımı

Poaceae

Buğdaygiller

Secale

Çavdar

Tanımı

Secale cereale (Çavdar) genellikle 50 ila 180 cm büyüyebilen tek ya da iki yıllık bir bitkidir. Gövde tek ya da küme halinde, pürüzsüz, yeşil renkli, çıplak ya da çiçek kurulunun hemen altında cılız tüylüdür. Yaprak kılıfları pürüzsüz ya da ülgerlidir. Yaprak ayası 4 ila 12 mm genişliğinde, çıplak ya da nadiren seyrek cılız tüylüdür. Çiçek kurulu dik, 4,5 ila 12 cm uzunluğunda ve 0,8 ila 1 cm genişliğindedir. Başakçıklar 2 çiçek taşır. Dışkavuzların uzunlukları eşit değildir ve 8 ila 20 mm uzunluğundadır. İçkavuz 14 ila 15 mm uzunluğundadır.

Gözlem bilgileri

Bitki doğal olarak Türkiye’de yayılış gösterir ancak çok erken dönemde mutfak değeri eski dünyanın büyük bölümüne yayılmıştır. [Harita, Sinonimler, Herbaryum] Tarla, yol kenarı ve orman sınırlarında görülen bitki umumiyetle nisan ve ağustos ayları arasında çiçek açmaktadır ve bitkiyi deniz seviyesinden 1600 metreye kadar olan rakımlarda gözlemlemek mümkündür. Karamürsel ilçesinden kayıt bildirilmiştir ancak biz henüz göremedik.

Türkçe adları

Secale cereale dilimizde çavdar adı ile bilinmektedir.

Etimoloji

Cins adı Latince kesik anlamına gelir. Bağlantı açık değildir ancak kelime çavdar için kullanılan kadim isimdir. Cinsin dilimizdeki karşılığı olan çavdar Farsça kökenlidir. Tür adı Latince tahıl anlamına gelir. Tür insanoğlunun yetiştirdiği ilk tahıllardan biridir.

İslâm tıbbı

Çâvdâr (چاودار)’ın anavatanı ülkemizi de içeren Akdeniz havzası olmakla birlikte insanoğlunun erken dönemde kültüre aldığı bitkilerden biri olduğu bilinmektedir. Halîmî’ye göre bugdây içinde biten bitkidir ve dîv-gendum ile çavdar adları ile bilinmektedir.

Akşemseddin, birbirine benzemeyen türlerden meydana gelen türleri açıkladığı bölümde, önce at ile eşekten katırın meydana geldiğini belirtir ve devamında bugdâydan çâvdâr olur der. Burada Akşemseddin’in kastı bizce açık değildir, eğer bugdây bitkisinin bir parçasından (mesela tohumlarından) çâvdâr elde edildiğini belirtiyorsa, bunu ayrı bir maddede değil bugdây maddesinde ele almamız gerekirdi. Çâvdâr, Farsça bir kelimedir ve Türkçedeki karşılığı ile aynıdır. Bu, bugdây değil, bugdây ile aynı aileden olmakla ve başak yapısı itibariyle bugdây ve arpaya benzemekle birlikte tamamen farklı bir bitkinin adıdır. Eğer öncesinde katırın kökenine dair verdiği örnekle örtüşen bir şeyden bahsediyorsa, yani, çâvdârın bugdâyın melezi olduğunu söylüyorsa, elbette bu hatalı bir görüştür. Envâ-ı Emrâz’da zehirlenme ve Galen’den rivayetle boyun şişi vakalarında kullanıldığını belirtilmiştir. Biz, Galen’in metinlerinde çâvdâra rastlamadık, bu nedenle çâvdâr kelimesinin başka bir bitki için kullanıldığını tahmin ediyoruz.

Türk Uygarlığındaki yeri

Ayrıca bitkiden bahseden kaynağımızın bir Ortaçağ metni olduğu konusunda da makul şüphelerimiz vardır. Metinde birkaç yerde Berāsulse adında bir hekime atıfta bulunulmaktadır. Bu meşhur Paracelsus’tur ve Akşemseddin’in ölümünden 34 yıl sonra dünyaya gelmiştir. Diğer bir gerekçemiz ise, metinde frengi marazı2163 adında bir hastalıktan bahsedilmesidir. Bu hastalık, Amerika kıtasının keşfinden sonra bu adla anılmaya başlanmıştır ve kıtanın keşfi de Akşemseddin’in ölümünden 33 yıl sonraya tekabül etmektedir. Mezkûr iki gerekçe, en azından ilgili bölümlerin Akşemseddin ile ilgisi olmadığının somut delilleridir.

Çâvdârın, arpa ve bugdâyın yoğun bir şekilde kullanılmasına rağmen Ortaçağ Anadolu Türkçe metinlerinde sadece iki yerde geçmesi şaşırtıcı değildir. Bu bitki, Yunanca, Arapça, Farsça, Hintçe ve Çince metinlerde de yer bulmaz. Bitkiden bahseden bizim tespit edebildiğimiz iki kaynak vardır. Bunlardan Theophrastus, bitkiden Trakya bugdâyı (πυρὸς ὁ θρᾴκιος) olarak bahsederken, bitkinin yok sayılmasının gerekçelerini Plinius’tan okuruz. Ona göre tahılın adı asyadır, kalitesizdir, tadı acıdır, mideye zararlıdır (dolayısıyla sağlıksızdır) ve sadece kıtlık dönemlerinde tüketilebilir. Ancak kolay yetiştirildiği için yeşil gübre olarak değerlendirilebilir.

© Doğan, Hüseyin (2023). Anadolu Türk Uygarlığında Bitkiler (XIII-XV. yy.) Yayımlanmamış Doktora tezi, Kocaeli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kocaeli, s.268-269.

Tarihi

Taurinum halkı secleye asia adını verir, kalitesiz bir tahıldır ve sadece kıtlık döneminde işe yarar. Acılığını azaltmak için kavuzlu buğday ile karıştırılır ancak bu durumda bile mide için zararlıdır. Her tür toprakta yetiştirilir ve yüz kat ürün verir, ayrıca toprağı zenginleştirmek için yeşil gübre olarak kullanılır. PL 18-40.

Gıda

Ekmek ve çeşitli alkollü içkilerin yapımında kullanılmıştır. Tohumları pişirilerek tüketilmektedir. Tohumlarının %13’ü proteindir. Tohumları kavrularak kahve gibi içilmektedir. Ayrıca tohumları öğütülerek çeşitli hamur işlerinin yapımında kullanılmıştır.

Tıp

Tohumları lapa haline getirilip tümörlere uygulanır. Tohumları etkili bir müshildir.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir