Özet
Rosa gallica (Hokka gülü) genelde çalılık alanlarda görülen ve bahar sonundan yaz başına kadar çiçek açan meşhur bir bitkidir.
Hiyerarşi
Türk Uygarlığındaki yeri
Gül (گل), bitkinin Farsçadaki karşılığıdır. Metinlerimizde Arapçadaki karşılığı olan verd (ورد) kelimesi de yaygın olarak kullanılmıştır. Gülengebîn (گالنگبين) Farsça bir terkip olup, gül taç yaprakları ve balla birlikte hazırlanan bir içeceğe işaret eder. Aynı işlem bal yerine şeker kullanılarak uygulandığında ise gülkand (گلقند) elde edilmiştir. Doğrudan taç yapraklarından elde edilen suya gülâb (گالب) denirken, gül taç yapraklarının zeyt içinde güneşte bekletildikten sonra süzülmesi ya da taç yapraklarının zeyt ile birlikte ateşe tutulması ile gülyağı elde edilmiştir.
Dioscorides, göz rahatsızlıkları, baş ağrısı, göz, kulak ve diş eti şikâyetleri ve kan tükürme vakalarında kullanıldığını, gözkapaklarının makyajında uygulandığını, gül goncasının kadınlar tarafından kolye gibi boyna takıldığını, cilt temizleyici ve ter kokusunu bastırıcı olarak sürüldüğünü yazmıştır. Yağının ise rahim tahrişinde uygulandığını, bağırsak gevşetici olduğunu, baş ağrısı ve diş ağrısında kullanıldığını belirtmiştir. Chau Ju-Kua, Anadolu’nun önemli ihraç malları arasında gül suyunun da bulunduğunu yazmıştır. Bîrûnî, kadınların parfüm amaçlı
kullandıklarını; İbn Zühr, yağının, baş ağrısını giderdiğini; Süfyan el-Endülüsî, ağrı kesici olduğunu; Temimî, kabızlık, kulak ağrısı, terleme önleyici olduğunu kaydetmiştir. Dineverî, verd kelimesinin önceleri herhangi bir bitkinin çiçek açması anlamına geldiğini ancak zamanla gülün özel ismine dönüştüğünü; Îsâ bin Mâsa, iltihap giderici olduğunu; İshak bin İmrân, mide, karaciğer ve boğaza faydalı olduğunu; Râzî, ateş vakalarında kullanıldığını, gül serili bir yatakta uyunması halinde cinsel arzuların baskılanacağını yazmıştır.
İslâm tıbbı
Gül Anadolu’da, menenjit, göz rahatsızlıkları, kulak rahatsızlıkları, kulunç, ödem, kan işeme, karaciğer hastalıkları, epilepsi, melankoli, yüz felci, diş rahatsızlıkları, baş ağrısı, mide hastalıkları, ağız ağrısı, dil rahatsızlıkları, boğaz rahatsızlıkları, kalp hastalıkları, ishal, gut, burun rahatsızlıkları, dudak rahatsızlıkları, cilt hastalıkları, kemik kırılması, veba, sıtma, yılan sokması, çıban, bağırsak hastalıkları, rahim ağrısı, hafakan ve kan tükürme vakalarında kullanılmış, müshil, diş beyazlatıcı, öksürük giderici, ateş düşürücü, hıçkırık giderici, ter kokusu giderici, iltihap giderici, yanık giderici, susuzluk giderici, hafıza güçlendirici, ferahlatıcı ve sindirimi kolaylaştırıcı olarak faydalanılmış, doğanın kulağında iltihap olması halinde başvurulmuştur.
Kolye gibi boyna takılan hoş kokulu karışımın adı olan anberinenin yapımında kullanılan gülden elde edilen yağın kedileri uzaklaştırdığı, eğer kedilerin başına sürülürse onları delirttiği, buruna damlatılması halinde de öldürdüğü kaydedilmiştir. Başka bir kaynağımızda, yağının zekâ arttırıcı olarak başa sürüldüğü belirtilmiştir. Bu da ilginç bir tezat olarak dikkat çekmektedir. Sekbac, cercaniyye ve zirbac yemeklerinin tarifine girip, helva yapımında kullanılan bitkinin ağustos ayında suyunun koklanması, şerbetinin yaz mevsiminde içilmesi tavsiye edilmiş, yağı sarhoşluktan ayılmak için başa sürülmüş ve gül suyunun unutkanlığı giderdiği belirtilmiştir. Kirpiklere faydalı olan bitkiye cinsel ilişkiden önce bakılması halinde hazzın yüksek olacağı kaydedilmiştir. Kâbus görenlere tavsiye edilen gülü rüyada ağacından ayrı görmek keder, ağacında görmek ise çocuk olarak yorumlanmıştır. Rüyada üzerine gül suyu serpilenin mala kavuşacağı ifade edilmiştir. Bunun yanı sıra fal amaçlı da başvurulmuştur.
İnanç ve gül
Yılan kovucu olduğu, hatta gülün yakınında yılan ısırsa bile zehrinin etkisi olacağına inanılmıştır. Çiçeklerinden hoş koku elde edilmiştir. Başka bir kaynağımızda yılan dâhil tüm hayvanların gülü sevdiği belirtilmiştir. Ermenistan’a özgü sarı çiçekli gül sarılığı giderdiği yazılmıştır. Çiçeklerin ilk açtığı zaman göze sürülmesi halinde gözün yıl boyu sağlıklı kalacağı belirtilmiştir. Ermenistan’a özgü sarı gül ile kastedilenin, bizim hanım göbeği ve sarı gül dediğimiz Rosa hemisphaerica taksonu olsa gerektir. Gül İslâm peygamberi ile özdeşleşen bir bitkidir. Bizzat kendisi, yüzü ve hatta teri bile güle benzetilmiştir. Güle benzetilen diğer peygamber ise Yûsuf’tur. İbrâhim peygamberin ateşe atılması hadisesinde, ateşin olduğu yerin gül bahçesine dönüştüğüne ve Allah dostlarının canı alınırken önce gül koklatıldığına inanılmıştır. Ayrıca cennetle müjdelenen sahabeler de şeriat bahçesinin gülü olarak görülmüştür. Ölenin yüzü solmuş güle benzetilmiştir. Gülden elde edilen su mukayyed su kabul edilmiş ve abdest alınması için uygun olmadığı ifade edilmiştir.
Edebiyat ve gül
Gül kelimesi dinsel metinler ile şiirde hayli yaygın bir kullanıma sahiptir. Örneğin; güldeste (gül demeti), gülâb (gül suyu), gülreng ve gülgûn (gül renkli), gülendâm (gül endamlı), gülberg (gül yaprağı), gülzâr ve gülruh (gül yanaklı), gülistân (gül bahçesi), gülef (kırmızı gül) ve gülşen (gül bahçesi)… Çiçeklerin sultanı olarak kabul edilen gül için kasideler kaleme alınmıştır. Hüsrev ve Gül mesnevisinin kadın kahramanıdır. Sevgilinin endam, yüz ve dudağına benzetilmiştir. Bülbülle birlikte anılmıştır. Yacızı Salih’in “Biri gül suyın begenmez dürtine / Birisi bulmaz pelâsı kim örtüne” beytinde varlık ile yokluk arasındaki uçurum imlemek için başvurulmuştur. Bir atasözümüzde ise şöyle anılmıştır: “Gül dikensüz olmaz”. Gülün, aynı zamanda dallarında da dikenler bulundurması, ‘kötü’den ‘iyi’nin hâsıl olabileceğinin misâli olarak görülmüş, örnek olarak İbrâhim’in Âzer’in oğlu olması gösterilmiştir.
© Doğan, Hüseyin (2023). Anadolu Türk Uygarlığında Bitkiler (XIII-XV. yy.) Yayımlanmamış Doktora tezi, Kocaeli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kocaeli, s.346-351.
Tarihi
Gül soğutucu ve büzücüdür ancak kuru gülün büzücü etkisi daha fazladır. Taze güllerin suyu çıkartılmalı, taç yaprağın tabanındaki çiçek sapına bağlanan beyaz kısım alınmalı, geri kalanı bir top haline gelene kadar sıkmalı ve havanda dövmelisiniz. Ardından göz merhemlerinde kullanmak üzere saklamalısınız. Taç yapraklar gölgede kurutulmalı ve küflenmemesi için sık sık çevrilmelidir. Şarapta kaynatılan kuru güllerin sıkılmış suyu baş, göz, kulak, diş eti ve makat ağrılarına, fırça ile sürülüp yıkandığında da rahim ağrısına iyi gelir. Güller sıkılmadan doğranıp sürüldüğünde hipokondrium iltihabı, midedeki fazla sıvı ve yılancık için etkili olur. Kurutulup öğütülerek uylukların iç kısmına (deodorant olarak) serpilir, dudak merhemi, yara ilaçları ve panzehirlere karıştırılır. Ayrıca göz kapağı ve kirpik boyalarında kullanılmak üzere yakılır.
Meyvesi içildiğinde ishal ve kan tükürmeyi tedavi eder. Gül pastili şöyle hazırlanmaktadır. 40 ölçek nemsiz ve solmuş taze gül, beş ölçek hint sümbülü, altı ölçek mür öğütülmekte, küçük pastiller haline getirilerek gölgede kurutulmakta, ardından çepeçevre sıkıca kapatılmış yivsiz toprak bir kavanozda saklanmaktadır. Bazen bu karışıma iki ölçek kust kökü ile eşit miktarda süsen bal ve şarapla karıştırılarak da eklenmektedir. Kadınlar bunları hoş kokulu çelenklere tercih ederek boyunlarına asar, çünkü terin kötü kokusunu gizler. Ayrıca banyo sonrası merhem ve tozlar için öğüterek de kullanırlar ve kuruduktan sonra kendilerini soğuk suyla yıkarlar. Antik Yunan edebiyatına göre gül ilkin bembeyazdır. Venüs’ün ayağındaki bir yaradan akan kanın üzerine damlamasından sonra gül kırmızı renkli ve hoş kokulu olmuştur. DI 1-99.
Antik Yunan
Romalılar bahçe çiçekleri arasında çelenk yapımında kullanılan gül ve menekşe dışındakilere aşina değildir. Gül bitkisi bir çalıdan daha çok böğürtlen benzeri bir dikenli bitkidir. İşin doğrusu bazen böğürtlen üzerinde büyümüş olarak da görürüz. Çiçek o zaman bile hoş bir kokuya sahiptir. Tüm gül çiçekleri başlangıçta yavaş yavaş şişen bir tomurcuk içindedir. Zamanla yeşil bir koni halini alır ve şekil olarak merhem kutularımızın şekline benzer. Tomurcuk yavaş yavaş açılmakta, çanak gelişmekte ve en sonunda tamamen açılmakta, ortasında dik duran sarı uçlu iplikçikler vardır. Gülün çelenk olarak kullanımı başlangıçta nadirdi. Homeros’un aktardığına göre Truva savaşı sırasında zeytinyağına bulanmaktaydı. Artık merhemlerimizin de bir bileşenidir. Ayrıca yara bandı yapılmakta ve göz ilaçlarına eklenmektedir. Şölenlerimize kokusu ile eşlik eder ve asla zararlı bir etkisi yoktur. En değerli gül çeşitleri Praeneste ve Campania gülleridir.
Bazıları bunlara, son derece parlak kırmızı bir çiçeği olan ve taç yaprağı en çok on iki adet olan Miletus gülünü de ekler. Ardından daha açık kırmızı renkli çiçeği olan Trachyn ile beyazımsı çiçeği olan Alabanda gelir. En değersizi diken gülüdür, taçyapraklar çok sayıda ama küçüktür. Gül çeşitlerindeki temel farklar taç yaprak sayısı, gövdedeki diken sayısı, renk ve kokudur. Taç yaprak asla beşten daha az olmaz. Ancak bazılarında yüz adede kadar taç yaprak bulunmakta ve buna centifolia denmektedir. Pangaeus dağı civarında sayısız ancak minik taç yaprakları olan başka bir gül çeşidi vardır ancak kokusu belirgin değildir. Bize göre gülün kokusunun en iyi kanıtı çanağın pürüzlülüğünün mukayese edilmesidir. Gül niteliklerini büyük ölçüde yetiştiği toprağa borçludur.
Antik Roma
Cyrenae gülü en kokulu olandır ve bu bölgenin merhemleri dikkat çekici biçimde iyidir. Kartaca ve İspanya’da kışın açan erkenci güller vardır. Dolayısıyla iklim ve sıcaklığın etkisi de vardır. Çünkü bazı yıllarda güllerin diğerlerine göre az kokulu olduklarını görüyoruz. Ek olarak kuru toprakta büyüyenlerin kokusu, nemli toprakta büyüyenlere göre daha güçlüdür. Zengin, killi ya da yeni sulanan araziye ekilmesi önerilmemektedir. Ekilmeden önce toprak buğdaydan daha çok derin, asmadan daha az derin kazılmalıdır. Tohumdan çok yavaş büyümektedir. Bu nedenle genellikle aşılama ya da kök gözlerinden çelik alma yöntemi tercih edilmektedir. Tüm güller budanarak ve dağlanarak daha güzel olur. Nakli de asmada olduğu gibi hızlı ve iyi büyümesini sağlar. Gül büzücü ve ferahlatıcıdır. Tıbbi amaçlar için taçyapraklar, çiçek ve başlar kullanılmaktadır. Taçyaprakların beyaz olan kısımları ungues (tırnaklar) adıyla bilinmektedir.
Naturalis Historia
Taçyapraklar kurutulmakta ya da gülsuyu bunlardan çıkarılmaktadır. Taçyaprakların ungues kısımları çıkarılmış, dövülmüş, keten bez içinde bastırılmış ve suyu bakır bir kaba alınmış, ardından kısık ateşte bal kıvamı alıncaya kadar kaynatılmıştır. Gülsuyu kulak iltihabı, ağız yaraları, diş etleri ve bademcikler, ayrıca baş ağrısı, mide, rahim ve rektum hastalıkları için kullanılmıştır. Uykusuzluk ve mide bulantısında tek başına ya da sirke ile başvurulmuştur. Taçyapraklar kömürleştirilerek kaşlar için makyaj malzemesi hazırlanır. Kurusu ile aşınmış uyluklar ovulmuştur. Göz akıntısı vakalarında toz haline getirilmiştir. Gül çiçeği uyku getiricidir. Gül meyvesinin en iyisi safran renkli olandır, bir yaşından daha büyük olmamalı ve gölgede kurutulmalıdır. Diş ağrısı halinde merhem olarak kullanılmıştır. İdrar söktürücüdür, yılancık vakalarında uygulanır. Burun deliklerinden solunursa beyni temizler. Başları içilirse bağırsak gevşekliği ve kanamayı durdurur. Taçyapraklar dahilen alınırsa mide, karın ve bağırsak, haricen ise göğüs rahatsızlıklarına faydalıdır. Taçyapraklar kurutulurken dikkat etmeli, çünkü çabuk küflenmektedirler. Suyu alınan taçyapraklar kurutulup öğütüldüğünde terlemeyi kontrol altına almaktadır. PL 21-10.
Tanımı
Rosa gallica (Hokka gülü) genellikle 30 ila 60 cm büyüyebilen dik bir çalıdır. Dikenler küçük, dik ya da kıvrık, seyrek ya da zaman zaman hiç yoktur. Yaprakçıklar 3 ya da 5 adet, yumurtamsı ila neredeyse dairesel ila eliptik, 1,5 ila 5 cm uzunluğunda ve 1 ila 4 cm genişliğinde, ucu küt ya da neredeyse sivri, tabanı yuvarlak, çok sayıda görece küt ve kısa dişli, üst yüzey parlak yeşil, alt yüzey soluk gri yeşil renklidir. Çiçekler tek ya da 2 ila 4 arası sayıda küme halinde ve yoğun kokuludur.
Çiçek sapı 2 ila 6 cm uzunluğunda ve yoğun biçimde salgılı kıllıdır. Dış çanak yapraklar az teleksi ya da loblu, loblar salgılı kenarlı, genişçe mızraksı, 1,8 ila 3 cm uzunluğunda, uçları çıkıntılı, çiçek zamanı geriye kıvrık ve kısa süre sonra da dökülücüdür. Taç yapraklar 3 ila 4,5 cm uzunluğunda ve 2,5 ila 4 cm genişliğinde, derin girintili ve koyu pembe renklidir. Görseller Önder Alioğlu‘nun izni ile kullanılmıştır.
Gözlem bilgileri
Rosa gallica doğal olarak Kafkasya, Levant ve Avrupa’da yayılış gösterir ancak günümüzde dünyanın büyük bölümüne dağılmıştır. [Harita, Sinonimler, Herbaryum] Çayır, yamaç ve makilik alanlarda, genelde kumlu topraklarda görülen bitki umumiyetle mayıs ve haziran ayları arasında çiçek açmaktadır ve bitkiyi 30 ila 400 metreye kadar olan rakımlarda Kartepe ilçesinde gözlemlemek mümkündür.
Türkçe adları
Rosa gallica dilimizde hokka gülü adı ile bilinmektedir.
Etimoloji
Cins adı Latince kırmızı anlamına gelir. Olasılıkla Roma damescana’nın (Isparta gülü) kırmızı renkli çiçekleri ile ilişkilidir. Tür adı Latince Galya anlamına gelir. Türün Antikçağda meşhur olduğu bölgeye işaret eder. Burada kastedilen Isparta gülü, Şam gülü, vb. bir coğrafi imdir. Özgün tanımda bu “Habitat in Gallia” olarak belirtilmiştir.
Gıda
Rosa gallica taç yaprakları çiğ ya da pişirilerek yenilmekte ve şerbet yapımında kullanılmaktadır. Kurutularak çeşitli tatlılarda tatlandırıcı olarak kullanılmıştır. Taç yapraklarından gül suyu elde edilmiştir. Tohumları E vitamini bakımından zengindir.
Tıp
Rosa gallica taç yaprakları antibakteriyel, büzücü ve tonik etkilidir. Soğuk algınlığı, ishal, depresyon, uyuşukluk ve bronşiyal enfeksiyon vakalarında başvurulmuştur. Haricen, göz iltihabı, yara ve çeşitli cilt şikayetlerinde uygulanmıştır. Meyve A, C ve E vitamini bakımından zengindir.
Dikkat
Çoğu Rosa üyesinde olduğu gibi, tohumları saran tüyün yutulmasının sindirim yolunda tahrişe neden olabileceği rapor edilmiştir.
Bilgi
Rosa gallica taç yapraklarından elde edilen yağ parfüm yapımında kullanılmıştır. Taç yapraklarından elde edilen su cilt bakımında uygulanır.
Bir yanıt yazın