Özet
Castanea sativa (Kestane) özellikle yenilebilir fındığı nedeniyle yaygın olarak yetiştirilen, ayrıca tıbbi olarak da kullanılan bir bitkidir.
Hiyerarşi
Türk Uygarlığındaki yeri
Kestâne (كستانه), bitkinin Antik Yunancadaki karşılığı olan kastana (κᾰ́στᾰνᾰ)’dan alınmıştır. Metinlerimizde bitki için Farsçadaki karşılığı olan şâhbellût (شاهبلوط) adı da kullanılmıştır.
Anadolu’da, karaciğer hastalıkları, karın ağrısı, böbrek hastalıkları, boğaz hastalıkları, baş ağrısı ve sıtma tedavisinde kullanılmış, ayrıca cinsel istek arttırıcı ve idrar söktürücü olarak faydalanılmıştır. Âdem’in cennetten çıkarıldığında yanına verilen bitkilerden biri olduğuna inanılan bitkinin meyvesi, ağır işlerde çalışanlara tavsiye edilmiş, rüyada görmek muhabbet olarak yorumlanmış, ayrıca fal amaçlı kullanılmıştır. Bir atasözümüze ise hurmâ
ile konu olmuştur: “İlerü zamânda deve hurmâ kığlardı şimdi kestane kığlamaz”.
© Doğan, Hüseyin (2023). Anadolu Türk Uygarlığında Bitkiler (XIII-XV. yy.) Yayımlanmamış Doktora tezi, Kocaeli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kocaeli, s.482-483.
Kestaneyi de fındık, ceviz ve bademle aynı sınıfta sayıyoruz, her ne kadar meşe palamudu ailesine daha uygun düşse de. Kestanenin kabuğu kirpi gibi dikenlidir, tohumu da meşe palamuduna benzeyen bir zarf çevreler. Doğanın bu denli az değere sahip bir tohumu korumak için bu kadar zahmete girmiş olması şaşırtıcıdır.
Bazen tek bir kabuğun altında üç adet tohum bulunur. Cevizde olduğu gibi kestanede de zar çıkarılmazsa tohumun lezzeti azalır. En güzeli kavurarak yemektir. Bazen öğütülerek aç karnına kadınlar tarafından tüketilir. Kestane ilk defa Sardis’ten getirilmiştir, bu nedenle Sardis palamudu adı ile de bilinir. Daha sonra Dios balanon (ceviz de olduğu gibi, Jüpiterin palamudu anlamına gelir) denilmiştir. Günümüzde çok sayıda varteyesi vardır. PL 15-25.
Kestane mide ve bağırsaklardaki akıntıları durdurmada güçlü bir etkiye sahiptir, bağırsakları rahatlatır, kan tükürme halinde başvurulur ve et yapar. PL 23-78.
Tanımı
Castanea sativa (Kestane) 35 metre büyüyebilen bir bitkidir. Gövde çapı 2 metreyi bulmaktadır. Genç ağaçların gövde kabukları düzken yaşlandıklarında çatlaklar görülmektedir. Genç sürgünler yeşilimsi gri daha sonra kırmızımsı kahverengiye dönüşür. Yapraklar mızraksı ya da dar eliptik ve sivri uçludur. Yapraklar 16 ila 30 cm uzunluğunda ve 5 ila 9 cm genişliğindedir. Yaprakların üstü parlak altı ise hafifçe tüylüdür. Erkek çiçekler başak biçimindedir. Hemen altlarında dişi çiçekler bulunmaktadır. Kupula dört bırahteden oluşur ve dikenlidir. Burada yarım küre halinde parlak kahverengi üç tohum görülmektedir. Tohumlar ekim ayında olgunlaşır. Çiçekler tek evciklidir. Geçirgen toprağı ve güneşli bölgeleri tercih eder. Fideler başka yere taşınmadan önce en az iki sene mevcut yerinde tutulmalıdır.
Gözlem bilgileri
Bitki doğal olarak Balkanlar ile Kafkasya arasında kalan bölgede yayılış gösterir ancak günümüzde diğer bölgelerde de yetiştirilmektedir. [Harita, Sinonimler, Herbaryum] Ormanlık alanlarda görülen bitki umumiyetle haziran ve temmuz ayları arasında çiçek açmaktadır ve bitkiyi deniz seviyesinden 1500 metreye kadar olan rakımlarda il genelinde gözlemlemek mümkündür.
Türkçe adları
Dilimizde anadolu kestanesi, kestane, hingiç, kara kabuk, karakat ve karakıllı adları ile bilinmektedir.
Etimoloji
Cins adının etimolojisi açık değildir. Kestane ağacı için kullanılan Antik Yunanca kaynaklı bir kelimedir. Kelime odun anlamına gelebileceği gibi antik Kastanaia şehrine de işaret ediyor olması ihtimal dâhilindedir. Tür adı Latince ekilen anlamına gelir. Türün antikçağdan itibaren insan eliyle yetiştiriliyor olmasına işaret eder.
Gıda
Çiçeklerinden elde edilen bal değerlidir. Meyvesi çiğ ya da pişirilerek yenilmektedir. Bu meyveler karbonhidrat bakımından zengindir.
Tıp
Yapraklar ve kabuk zengin tanen kaynağıdır, kanama ve ishal vakalarında astrenjan etkisi nedeniyle kullanılmaktadır. Yaprak ve kabuk iltihapla savaşıcı, balgam söktürücü ve toniktir. Yapraklarına romatizma tedavisinde sırt ağrılarını hafifletmek için başvurulmuştur.
Bir yanıt yazın